Avrupa yakasında oturan biri olarak Kadıköy’deki sanatsal etkinliklere çok
nadir gidiyorum desem sanırım yanlış olmaz. En son 2013 yılında, kapanmadan
önce Duru Tiyatro’da “Nafile Dünya” isimli oyunu izlemiştim. İşte bu uzun
aradan sonra Kadıköy’ün sokaklarında Köşe isimli tiyatroyu ararken semtin sanat
için verdiği çabaya bir kez daha hayran kaldım. Mütevazi tiyatrolara, sanat
evlerine, el işi yapan dükkanlara, sanat malzemesi satan kırtasiyelere, satranç
kulübüne, mesajı olan cafelere hayranlıkla baktım. Gerçi hepsi bir keşmekeşin
içinde parlayan yıldızlar gibiydi. Çünkü, genel anlamda Kadıköy her şeyin ortaya
karışık olduğu bir yer haline gelmiş maalesef.
Köşe isimli tiyatroya girdiğinizde ise çok samimi bir ortamla
karşılaşıveriyorsunuz. 30-35 kişilik sahnenin içinden geçerek bir alt kattaki
bekleme salonuna ulaşıyorsunuz. Bekleme salonuna ufak sergiler serpiştirilmiş,
mis gibi kahve ve çay eşliğinde aç olarak gelenler için kek-börek bile
düşünülmüş. Bu anlattıklarım bir tiyatroda olması gerekenler gibi gelebilir ama
Köşe Tiyatro’ya gittiğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Gelelim “TROM” isimli oyuna. Karakterler açısından tek kişilik olmayan
oyunu Hakan Emre Ünal tek kişi olarak çok güçlü bir şekilde omuzluyor. Bu gücün
arkasında ise oyunu her şeyiyle sahiplenmiş olması yatıyor. Roland Topor'un
“Masanın Altında Kış” isimli oyunu ile adeta bütünleşmiş olması “TROM” isimli
kendi oyununu doğal olarak ortaya çıkarmış. TROM’da bir yandan orijinal hikayeyi
takip ederken bir yandan da Hakan Emre Ünal’ın hayatından kesitlere, tiyatro
serüveninin gelişimine ve oyun ile kesişen ortak noktalarına tanık oluyorsunuz.
Güncel ile geçmiş, gerçek ile kurgu, göçmen ile yerleşik, oyun ile oyuncu
şeklinde iç içe geçmiş olan bu sarmal akış sayesinde dikkatleri oyun üzerinde
tutmayı başarıyor.
Oyunda, Hakan Emre Ünal’ın kendisine olan benzerliklerini ön plana
çıkararak yorumladığı ana karakter göçmen Dragomir’in kendi yurdu dışında ne kadar
çaresiz kaldığı resmediliyor. Bir masanın altında yaşamayı kabul etmesi ve
orada kendisine bir dünya kurması şeklinde acı bir metafor da bu resmin
çerçevesini oluşuyor. Kişiliği sebebi
ile zaten yeteri kadar çekingen olan Dragomir bir de göçmen konumunda
olunca, her şey onun adına daha da zorlaşıyor. Dragomir’in bu hali yani
ne köyüne ne bulunduğu yere ait olmama hissi, kendine olan güveninin sürekli
törpülenmesi, geleceğe dair büyük hayaller kuramaması gibi durumlar aslında büyük
resimde yer alan tüm göçmelere ait sıkıntıların kolajını oluşturuyor. Hakan
Emre Ünal kendi dedesinin de bir göçmen olduğunun altını çizerek tüm göçmen
kültürüne olan sevgisini de iletmenin bir yolu olarak TROM’u her açıdan
parlatıyor.
Sabit hiçbir dekorun olmadığı oyunda Hakan Emre Ünal, sadece objelerden
oluşan materyaller ile hem dekor hem de kostüm geçişlerini sağlıyor. Haldun
Taner’in “İki kalas bir heves” sözünü doğrularcasına yüksek bütçelere sahip
olmadan da kaliteli oyunlar ortaya konabileceğini de güzel bir şekilde ispatlıyor.
İzlemek isteyenler için TROM oyunun en yakın gösterim tarihleri;
7 Nisan 2015 Salı - Sekizincikat saat: 20:30
15 Nisan 2015 Çarşamba - Kumbaracı 50 saat: 20:30
17 Nisan Cuma 20:45 Don Kişot Sanat Festivali kapsamında Don Kişot Sosyal Merkezi saat 20:45
17 Nisan Cuma 20:45 Don Kişot Sanat Festivali kapsamında Don Kişot Sosyal Merkezi saat 20:45
23 Nisan 2015 Perşembe - Moda Sahnesi - saat : 19:00
Daha sonraki tarihler için de facebook sayfasından takip edilebilir;